• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (4.30)
seher - selahattin demirtaş
"seher’deki hikâyeler, heveskâr işi değil insana ve yaşama duyulan derin sevginin ince bir mizahla harmanladığı has yazar işi metinler. karşımızda, tutsaklık günlerinde vakit doldurmak için yazan biri değil, bugüne kadar ortaya çıkmamış, okura ulaşmamış bir edebiyatçı var.

demirtaş’ın hikâyelerini okuyunca, keşke halkına, ülkesine, dünyaya karşı duyduğu sorumluluk ağır basmasaydı da yazar olsaydı diye hayıflandım. sonra, edebiyat-sanat damarımın bencilliğinden utandım: o zaman, edebiyat bir yazar kazanacak ama türkiye demirtaş kalibresinde bir siyasetçiden, geleceğin önemli bir liderinden, barış ve özgürlük umudundan yoksun kalacaktı." oya baydar

"siyaset ve sanat disiplinleri birbirine benzemez. siyaset; doğru zamanda siyasi açıdan doğru olanı söylemek ve gerçek düşünceleri saklamak ilkesine sahipken, sanatçı deyim yerindeyse yüreğini kazıyarak en gizli duygularını, en büyük kitleyle paylaşmaya koşullanmıştır. bu açıdan selahattin demirtaş’ın değerli öykülerini özel bir yere koymamız gerekir diye düşünüyorum. acılar karşısında duyarlı bir yüreğin çığlığını yansıtan bu öyküler, siyasetten çok daha derin bir insani damara dokunuyor.

kitabın özenli ve akıcı bir türkçeyle yazılmış olması, hem estetik hem de toplumsal açıdan ayrıca övgüye değer. bu ülkedeki herkesi birleştirecek olan ortak payda sanatın büyülü yaratıcılığında gizli. çünkü sanat, vicdanın dilidir. selahattin demirtaş da bu dili konuşuyor." zülfü livaneli


  1. seher, hdp eş genel başkanı selahattin demirtaş'ın geçtiğimiz 2016 kasım ayından beri bulunduğu zorunlu ikametgâhı cezaevinde yazdığı 12 öyküden oluşan bir kitap. birkaç öyküsü internette yayımlanmış ve okuma şansım olmuştu. çok sevmiştim, kitabın basılmasına da çok sevindim. kitabın yanında selahattin demirtaş’ın yine cezaevinde yaptığı resimlerinin basıldığı iki kitap ayracı da hediye ediliyor.

    kitapta yer alan öyküler: içimizdeki erkek, seher, temizlikçi nazo, bildiğiniz gibi değil, kara gözlere selam olsun, cezaevi mektup okuma komisyonuna mektup, denizkızı, halep ezmesi, ah, asuman!, annemle hesaplaşmalar, tarih kadar yalnız, sonu muhteşem olacak.

    selahattin demirtaş iyi bir siyasetçi ve avukat olmasının yanında aynı zamanda iyi saz çaldığını biliyordum. ama resim yaptığını, şiir ve öykü yazdığını bilmiyordum doğrusu. siyaset başka bir şey yapmaya zaman bırakmıyordu sanırım. bu zorunlu mola (ki aktif siyasete cezaevi koşullarına rağmen katkıda bulunmayı asla bırakmadı her şeye rağmen) sanatçı yönünü de bizimle paylaşmasına vesile oldu. 'her şer'de bir hayır varmış' derler ya. keşke hep olağanüstü koşulları olmayan bir ülke olsaydık da içeride değil dışarıda bu becerilerine tanıklık edebilseydik.

    yorumu denizkızı öyküsünden bir bölümle bitireyim:

    "benim adım mina. iki ay önce suriye’den, hama’dan yola çıktık. annem bana sıkı sıkı sarıldı. yol boyunca hiç bırakmadı beni. bazen yürüdük, bazen çok kalabalık otobüslere, tozlu kamyonlara bindik. yollar hep çukurdu. zıplaya zıplaya gidiyorduk. ama annem beni hiç bırakmadı. kalabalık insanlar hep bir şeyler konuştular. otobüste, bazıları çok ağladı. aslında ben de ağladım. benim babamı öldürdüler hama’da. niye öldürdüler ben bilmiyorum, o zaman annem çok ağladı, ben de ağladım."
  2. selim temo'nun bir yazısı var seher'e dair bugün gazete duvar'da. oldukça sert bir yazı. muhtemelen muhataplarından yanıt gelecektir. kitaba ve bağlantılı meselelere başka bir gözle bakmam gerektiğini hatırlattığı için paylaşmak istiyorum:

    "Arka kapakta Zülfü Livaneli’nin başöğretmen edalı yazısı var. Selahattin Demirtaş’ı özenli ve akıcı Türkçesi için “ayrıca” övmüş ama kendi Türkçesi kan ağlıyor. Diyor ki Livaneli, “siyaset ve sanat disiplinleri birbirine benzemez.” Nasıl yani, sanat ve siyaset birer disiplin mi? “Sanatçı deyim yerindeyse yüreğini kazıyarak en gizli duygularını en büyük kitleyle paylaşmaya koşullanmıştır” diye devam ediyor. TDK iktidara gelse Livaneli ağırlaştırılmış müebbetle yargılanır! Hemen sonrasında ise “Bu açıdan” diye başlıyor ama çıkarım olarak söylediği şeyin “neden” ile ilgisi yok.

    Asıl fecaat ikinci paragrafın başında. Livaneli şöyle buyuruyor: “Kitabın özenli ve akıcı bir Türkçeyle yazılmış olması, hem estetik hem de toplumsal açıdan ayrıca övgüye değer.” Burada “estetik ilmi”ne dair bir şey yok tabii, “güzel” demek istemiş. Ama bu övgünün iki sıfatlı bir nedeni var: Türkçe. Bu “dil”in bir tercih değil, bir “zorunluluk” olduğunu bilen bir yazar ya akıcı filan demeye utanır ya da bahsetse bile asimilasyonun bir göstergesi olarak anardı. Ancak Livaneli asimilasyonu övüyor, ona coşkuyla selam çakıyor. Bu selam, kıymetlimiz Demirtaş’ın kitabının arka kapağından yansıyor. Gençliğimizin billur yankısı Şivan Perwer’in bizi değil efendiyi seçerek Amed’de çınlamasını hatırlatıyor. Efendiyi bu kadar sevmeseniz."

    yazının tamamı için: 'seher'in dış görünüşü